GÖZÜM ÜSTÜNDE

Küratör: Murat Catık
Sanatçı: Selçuk Artut

Çevrimiçi Sanat Konuşması: Selçuk Artut & Murat Catık
01.04.2021

Bilsart, 1 Nisan – 13 Nisan tarihleri arasında, küratörlüğünü Murat Catık’ın üstlendiği “Gözüm Üstünde” sergisine ev sahipliği yapıyor.

“Kapitalist sistemde toplumlar, hatta bütün dünya koca bir Panoptikon’a dönüşmüştür. İktidar ise dev bir gözetleme kulesidir. Erk sahibi ya da sahipleri de gözetleyen pozisyonundadır. Artık tek kişilik ve yüzünü sürekli gördüğümüz bir kral yerine, gözlemlendiğini bilen insanların kendini kontrol ettiği görünmez bir iktidar vardır.” Michel Foucault.[1]

Gözetimde, iktidar kendisini izlenilenden ve hakikatten soyutlayarak kapalı bir gözetleme sistemi tasarlar. Bu gözetleme sisteminde iktidar tüm iplerin elinde olduğunu düşünse de izlenilenin bu gözetimden haberi vardır. Tek taraflı bu gözetim sonucunda izleyen ve izlenilenin konumu sabit midir? İzlenilen her anında izleniyor mudur?

Özgürce hareket edebileceğimizi düşündüğümüz anda tepede görünmeyen bir varlık olan iktidar, kendi benliğini sağlamlaştırmak için geçerli kıldığı kurallar bütününün dışına çıkanları anında kendi çizgisine geri getiriyor. Üstümüzde somut olarak hissetmediğimiz baskının zihnimizde soyut olan yükü, bilincimizi yavaşça körelterek kuralları sorgulama yetimizi sınırlandırıyor. Sınırlanan bu yeti sonucunda biz, haberdar olmadan uygulanmaya konulan yaptırımlar karşısında sessiz kalmaya mecbur bırakılıyoruz. Karşı geldiğimizde ise hak ve özgürlüğümüzü koruyacak bir kuralın aleyhimize işlediğini biliyoruz. Baskı altında yaşadığımızı düşünsek de aslında zaten var olan ve önceden belirlenmiş sınırlar içerisinde benliğimizi korumaya çalışıyoruz.

David Lyon’a göre iktidarın artık elektronik teknolojiler vasıtasıyla ifade bulduğu günümüzdeki değişken ve mobil örgütlenmeler, duvarları ve pencereleri (sanal “güvenlik duvarları” ve “pencereler” hariç) büyük ölçüde gereksiz kılıyor.[2]

Yeni medyayı gözetim konusunda öne çıkaran en önemli unsur izleyicilerinin davranışlarını algılayabiliyor, depolayabiliyor ve eş zamanlı olarak analiz edebiliyor olmasıdır. Ve bu sayede olağanüstü kalabalık bir kitleyi, fark edilmeksizin ve görülmeksizin dijital bir kabul onayı ile gözetlenebilir kılıyor fakat bunu mutluluk ve özgürlük vaadiyle meşrulaştırıyor. Her şeyin medyalaştığı ve içerik haline geldiği sanal dünyada, insan yaşamının ve hatta insanın kendisinin de içerik hale geldiği bir yüzyıl yaşanıyor. Her şeyin ötesinde, sisteme bağlı olan bireylerin devamlı gözetlenmesi kişiyi kendi olmaktan alıkoyarak  otoriteye uyumlu olmaya zorluyor. Dolayısıyla teknolojilerin işlevsel gücü, iktidarın şeffaflaşmasının aksine, bireyin ve mahremiyet alanlarının şeffaflaşmasına sebep oluyor.

Bugün, içinde bulunduğumuz çağdaş yaşamımızın tam merkezinde olan teknoloji ve sosyal medya kendi panoptikonumuzu yaratmamıza olanak tanıyor. Artık gözetim ve kontrol mekanizması klasik olan hapishane biçiminden sıyrılıp sanal ortam kimliğine bürünüyor. Bu sanal ortama ise kendimiz isteyerek ve büyük bir keyifle dahil oluyoruz. Öyleyse bizler nasıl kendi isteğimizle dahil olduğumuz bu gözetimin yeni versiyonunda “gözetlenen ve gözetleyen” oluyoruz?


[1] Bostancı, A. (tarih yok). İktidarın Gözü, Gözün İktidarı Panoptikon. kargamecmua

[2] Tesad. (2019, Eylül 24). Panoptikon: Modern Bir Hapishane. tesadernegi

Uzak Gölgeler

Dünyada tahminen bir milyar civarında güvenlik kamerası bulunuyor. Buna kişisel elektronik cihazlarımızdaki kamera sayılarını eklediğimizde toplam sayı dünyadaki insan popülasyonunu geçecek seviyelere ulaşıyor. Kameranın keşfinden önce bir şeyleri nasıl gördüğümüze dair meraklarla ortaya konulan araştırmalar günümüzden çok eskilere dayanıyor. 10. Yüzyılda yaşayan Arap bilim insanı İbn-i Heysem ışığın, kendisi ışık kaynağı olan nesnelerin özniteliği olduğunu savunan İslam Altın Çağının önemli bir düşünürlerinden birisiydi. İddia o ki bilimsel çalışmalarının başarılarının duyulması neticesinde davet üzerine Fatimi sultanı El-Hakim tarafından Nil Nehri’nin kullanımına dair fikirler geliştirmesi istendi. Ancak bu fikirlerde başarılı olamayacağını anlayınca deli taklidi yaparak bir ev hapsinde 1011-21 yılları arasında optik dünyasının en önemli eserlerinden birisi olan Kitāb el-Manāzir yani Optik Kitabını yazdı. Yaşadığı karanlık günlerin neticeleri ışığın tarifi üzerinden geliştirdiği optik kuramlarda gizliydi. Odak noktası, hüzme deliği gibi kameranın temel çalışma prensiplerini detaylarıyla bu kitapta açıklama fırsatı buldu. Bin yıl sonra geldiğimiz noktada İbn-i Heysem’in delilik halinde geçirdiği ev hapsini dışarıda rastlaşmadan dolaşmamızın mümkün olmadığı kamera sistemlerinin gölgesinde topluca yaşıyoruz. Bir süredir sürekli izleniyoruz demekten veryansın ederken bir yandan bugün bize sunulan türlü imkanlar neticesinde izlenmek için de çırpınıyoruz. “Camera Obscura”, ücra, loş, kimselerden uzak karanlık oda demekken o mekanın egemenliğini büyük ölçüde yitirmiş durumdayız. O meraklı gözlerin hep üzerimizdeymiş hissinin sağladığı ahlaki bir denge ile otoriter bir hegemonyanın baskısı arasında kendimize sokak hapsi yaşatıyoruz. O gözler karanlıktaki ücra diyarlarından bizi merakla takip etmeye devam ediyorlar.

SELÇUK ARTUT HAKKINDA

Selçuk Artut’un sanatsal araştırmaları ve üretimleri insan-teknoloji ilişkisinin teorik ve pratik boyutlarına odaklanır. Artut’un çalışmaları Dystopie Sound Art Festival (Berlin, 2018), Moving Image NY (New York, 2015), Art13 London (Londra, 2013), ICA London (Londra, 2012), Art Hong Kong (Hong Kong, 2011),10. İstanbul Bienali (İstanbul, 2007)’nde sergilenmiş ve Artsy, Creative Applications, CoDesign, Visual Complexity, CNNGO gibi mecralarda yer almıştır. Sanatçı, Medya ve İletişim üzerine doktorasını İsviçre’deki European Graduate School’da tamamlamıştır. Ses ve Etkileşim dersleri verdiği Sabancı Üniversitesi’nde Görsel Sanatlar ve Görsel İletişim Tasarımı programında doçent öğretim üyesi olarak çalışmaktadır ve bugüne kadar yayınlanmış altı kitabı ve birçok makalesi bulunmaktadır. 1998 yılından beri üyesi olduğu post-rock avangard müzik grubu Replikas ile albümler yayınlamıştır. 2016 yılında kurulan RAW isimli canlı kodlama yöntemi ile işler üreten, ses ve görüntü performans ikilisinin bir üyesidir.