YOKLARLA KONUŞMAK

Küratör: Ahmet Ergenç
Sanatçılar: Hera Büyüktaşcıyan, Mehmet Ali Boran

Sanat Konuşması: Hera Büyüktaşcıyan & Mehmet Ali Boran & Ahmet Ergenç
07.10.2020

Bilsart, 7 Ekim – 28 Ekim tarihleri arasında, küratörlüğünü Ahmet Ergenç’in üstlendiği Hera Büyüktaşcıyan ve Mehmet Ali Boran’ın yer aldığı “Yoklarla Konuşmak” isimli sergiye ev sahipliği yapıyor.

Mehmet Ali Boran ve Hera Büyüktaşcıyan’ın, merkezinde iki ‘kuş’un durduğu, hatta kuşların anlatıcı olduğu bu videoları, benzer bir anlatı biçiminin yanı sıra ortak bir derdi de paylaşıyor: geçmişi kurtarmak, geçmişin ‘hayaletleri’ni konuşturmak ve bugünü o kurtarılan hayaletlerle birlikte yeniden okumak. Geçmişi unutturma, tahrif etme ya da hayaletleştirme politikasının temel ideolojik hamlelerlerden biri olduğu düşünülürse, bu iki video da hakim ideolojik anlatıya karşı birer müdahale gerçekleştiriyor. Ve bu müdahaleler, Foucault’nun ‘karşı-tarih’ ve ‘karşı-hafıza’ dediği şeyin yolunu açabilecek birer patika daha açıyor.

Derrida’nın (artık çok bilinen ve üzerine çok konuşulan) hayalet-bilim (hauntology) kavramı bu iki video için de kullanılabilir. Derrida’nın önerdiği yöntem tarihin ya da anlatıların ‘hayaletleri’ne bakmak ve resmi manzarayı ya da anlatıyı yapısöküme uğratmaktı. Ontoloji değil, hontoloji. Varolana değil, varolmayana bakmak. Ya da Sevim Burak’ın dediği gibi: “Yoklarla konuşmak.” Burada, hem Boran hem de Büyüktaşcıyan geçmişin hayaletimsi hikâyelerini konuşturuyorlar: ‘yok’ sayılanlarla bir konuşma. 

Büyüktaşcıyan, ‘Ne Yerde Ne Gökte’ adlı video işinde bir kuş figürü üzerinden zamanlar arası bir yolculuğa çıkarak, şimdi ile geçmişi üst üste bindirerek bir geçmişi kurtarma hamlesi yapıyor. Bu hamledeki ‘ana-karakter’ Bergama’da bulunan, MÖ 160-150 yılları arasına ait bir ‘papağan mozaiği’nden esinle üretilen bir kuş. Bu kuşun eski zamanların Pergamon’uyla, günümüz Bergaması arasında gidip gelmesi, iki zamanı birbirine bağlıyor: tarih, kayıp, tarih anlatısı gibi kritik mevzular bu kuşun tanıklığıyla anlatılıyor. Bu tanıklık insana geçmişin geçmiş olmadığını, o hayaletlerin taşlarda, yapılarda, coğrafyada titreştiğini hissetiriyor. Anadolu’da bir hayalet dolaşıyor, hontolojik bir kazıyla açığa çıkarılmayı bekleyen bir hayalet.

Boran ise Büyülü Ev adlı videosunda, Mardin’de bir Ermeni aileye ait Kespo malikanesinde ‘kafası koparılmış’ olan bir güvercini ‘protez’ bir kafa takarak onarıyor ve bu ideolojik ve fiziksel şiddete uğramış sembole iade-i itibarda bulunuyor. Burada çok sert bir tahribat var: bir küçük heykelin kafasının koparılması, hem Ermeni mirasının nasıl bir şiddetle yok edildiğinin ifadesi, hem de nekro ve biyopolitikayla alakalı bir şey.

Hem Boran, hem de Büyüktaşcıyan tarihin hayaleti diye de ifade edilebilecek ‘yok-şey’le bugüne müdahalede bulunuyorlar. Bugünü resmi tarihin değil, öteki-tarihin gözüyle yeniden görmek için iki kritik müdahale.

Ahmet Ergenç

HERA BÜYÜKTAŞCIYAN HAKKINDA

Hera Büyüktaşçıyan, (d.1984, İstanbul) 2016’da Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden mezun oldu. Sanatçı, tarihin görünmeyen ve unutulmuş yönleri üzerinden bellek, mekân ve zaman arasında hayali bir bağlantı kurmak için yokluk ve görünmezlik kavramlarını kullanıyor. Yapıtlarında, yerel mitlerden metaforlarla farklı coğrafyalardan tarihî ve ikonografik unsurları birleştiren anlatılara yer veren sanatçı, pratiğinde hafızanın akışkan ve kapsayıcı doğasına atıfta bulunur. Son çalışmaları, zaman ve mekân unsurlarının tarihteki kırılmalarla bağlantılı izlerini sürerek mimari bellekteki ‘yokluğun’ anlamını irdelemektedir. Sanatçı, sürekli değişken alanların, fiziksel hafızalarını aralayan, anlatı ve zaman dilimlerini ortaya çıkartarak, yeryüzünü tahayyüllerinin derinliklerine dalmaktadır.

MEHMET ALİ BORAN HAKKINDA

İlk dönem çalışmalarında kalabalıklar üzerine anlatılar sergileyen sanatçı: kimlik ve aidiyet meseleleri bağlamında, kitlelerin iktidar karşısındaki fiziksel/psikolojik reflekslerini etkili bir görsellikle ortaya koydu.

Sanatsal üretiminin ilerleyen zamanlarında militarizm, mültecilik ve bellek meselelerine paralel olarak ekolojik anlatıları irdelemeye başlayan sanatçı, yaşadığı yerin ve etrafının yüzey alanlarında yeni dönem güvenlik sistemlerini konumlanma biçimini mercek altına aldı.

Yer’in, tarihin ve belleğin insan odaklı bir okuması yerine bütün halinde var olanın okumasını öneren sanatçı; hayvana, suya, toprağa, taşa, havaya, bitkiye ve kültürel kalıntıya jeontolojik bir bakış açar. Coğrafi bilimlerden ilhamla bilen ve var eden insan bakışını parçalayan bir bakış sunan Mehmet Ali Boran, doğada ve beşeriyetteki çoklu bakışı bir itiraz olarak yükseltir.