KESİŞEN YAZGILAR: CALVINO’YA SAYGI

KÜRATÖR: İPEK YEĞİNSÜ

Sanat Konuşmaları: Lara Kamhi & İpek Yeğinsü
19.04.2018

Kesişen Yazgılar Şatosu (1973), yazar Italo Calvino’nun romanda kurguya getirdiği deneysel yaklaşımın en iyi örneklerinden biri. Tarot kartlarının sembolizminden yola çıkan ve ‘semiyotik roman’ olarak da tanımlayabileceğimiz yapıt, “Kesişen Yazgılar Şatosu” ve “Kesişen Yazgılar Meynanesi” olmak üzere, her birinde sekiz farklı öykünün yer aldığı iki bölümden oluşur. Her iki mekanda, bir masanın etrafında toplanmış ve yaşadıkları olayları sözcüklere dökemeyen bir grup insan, öykülerini kartlardaki görsel imgeler üzerinden anlatır. Kartlar sıralandıkça ortaya çıkan kafese benzer strüktür, okuyucuyu da oyuna dahil eden bir arketipler ağı oluşturur. Öyküler yer yer birbirinin içine girer; bazı kartlar farklı anlamlara bürünerek tekrarlanırken, bazıları birden fazla anlatıcının öyküsü için elzem hale gelir. Böylece Calvino’nun tanımıyla ortaya, “her kağıdın anlamının, ondan önce gelen ve onu izleyen kağıtlar dizisindeki yerine bağlı olduğu”  sıradışı bir örüntü çıkar. Yapıttaki öyküler ağını oluşturan imge dizileri, sinematik anlatı ve montaj kavramlarını da gündeme getirir; kartların sıralanışının bir nevi ‘Kuleşov Etkisi’  yarattığını söylemek mümkün. Genel olarak hareketli imge için geçerli sayabileceğimiz bu etki, sergi kurgusunun temelini oluşturuyor. 

Dört haftaya yayılan serginin ilk yarısı kitabın “Kesişen Yazgılar Şatosu”, ikinci yarısı ise “Kesişen Yazgılar Meyhanesi” adlı bölümüyle analojik bir ilişki kuruyor. Her bir bölüm de kendi içinde, iki sanatçının sergi için ürettiği işleri art arda, birer hafta boyunca gösterecek şekilde kurgulandı. Amaç, her bir sanatçının sergi teması öznelinde geliştirdiği önermelerin yanı sıra, yapıtların sergi süreci içindeki diziliminin yarattığı kurgusal etki üzerine düşünmek. Calvino’nun açtığı semiyotik deney alanını, video sanatı bağlamında ‘yazgıları kesişen’ iki ayrı sanatçı ikilisi üzerinden yeniden ziyaret etmek. Küratöryel süreç sırasında, aynı mekanın birkaç ay önce ağırladığı Ergin Çavuşoğlu’nun Desire Lines / Tarot & Chess (2016)  adlı işinin de aynı metne dayandığı bilgisinin keşfi, bu anlam katmanlarına heyecan verici bir yenisini daha ekledi; sergi mekanının, art arda sunduğu görsel imgeye dayalı etkinlikler üzerinden inşa olan kendi öyküsü.

LARA KAMHİ

TRANSPARENCY OF BEING

2018 l çok kanallı video yerleştirme

Transparency of Being, çağımızda iletişim teknolojileri ve ulaşım ağlarının günlük hayatı istilası ile tinselliği arayışımız arasındaki gerilimli ilişki üzerine karşılaştırmalı bir gözlemdir. Lara Kamhi’nin Japonya’da çektiği ve yaşadığımız algısal tüketim çağının kakafonisini yansıtan görüntüler, gerek içeriksel, gerek estetik tercihler bakımından birkaç ana kaynaktan gelip parçalandıktan sonra birbirine karışmış şekilde yeniden birleşen Dadaist bir kolajı andırır. Distopyanın sahiciliğini vurgulamakta aralara serpiştirdiği ütopik öğelerden yararlanan sanatçının, anlatıcı dış seslerden biri olarak Baudrillard’ı seçmesi ise rastlantı değildir. Dijital çağın orijinali olmayan kopyaları, gerçeğin hiç var olmadığı bir simülasyonlar evreni için ideal bir metafor oluşturur.

Algı süreçlerinin işleyişini inceleyen yapıt Kamhi’nin öznel bakışının yapıya dahil olmasıyla sanatçının kendini keşif serüvenini de görünür kılar. Mesafe ile temas, ıssızlık ile kalabalık, zaman ile zamansızlık gibi ikilikler üzerinden  onun öz sağaltım sürecini de anlatıya dahil eder. Deneysel belgesel niteliğindeki çalışmanın temel sorusu ise şudur: “Teknolojinin dönüştürdüğü algı deneyim süreçlerimiz bizi varlığımızdan uzaklaştırıyorsa, bu bir yandan da metafizik bir bağlama geçiş yaptığımızın işareti değil midir?” Bu yanıt arayışına sergiye özgü semiyotik bir katman daha ekleyen Kamhi, yapıtı asenkronize fragmanlara ayırır ve mekana dağıtır. Böylece ortaya her izleyici için sonsuz sayıdaki olasılıklardan yalnızca birine dönüşen, onun izleği ve algısal tutumuyla defalarca yeniden montajlanan bir anlatı havuzu çıkar.